https://synccase.com/Blog/BlogDetay/deger-gormedigi-yerde-kalan-yetiskin-cocuklukta-ogretilen-sessiz-kalma

Değer Görmediği Yerde Kalan Yetişkin: Çocuklukta Öğretilen Sessiz Kalma

Bir çocuğun gözyaşı bazen sadece gözünden değil, ruhundan süzülür. Ama bu gözyaşı çoğu zaman görülmez. Görülmediğinde, susturulduğunda ya da yok sayıldığında çocuk, sadece ağlamaktan vazgeçmez. Zamanla içini bastırmayı öğrenir. Sessiz kalmayı, hissetmemeyi, ihtiyaçlarını ertelemeyi… Ve sonra bu çocuk büyür.
Bedenen yetişkin, duygusal olarak yaralı bir çocuk olarak hayatına devam eder.
İşte o yetişkin, “Değer görmesem de buradayım” diyen, “Yeterli değilim ama en azından beni terk etmiyorlar” diye düşünen kişidir. Bu yazıda, işte tam da bu duygusal kalıbın kökenine, görünmeyen ama hissedilen yaralarına ve dönüşüm yolculuğuna birlikte bakacağız.

 

1. Çocuklukta Sessiz Kalma Nasıl Öğretilir?

Bazı yaralar bağırmaz. Sessizdir. Ama hayat boyu yankı yapar.
Bir çocuk, duygularını ifade ettiğinde karşılık bulamazsa, zamanla bu duyguları göstermemeyi öğrenir. Örneğin:
    •    Ağladığında “hadi büyü biraz” denirse, çocuk zayıflık gösterdiğini düşünür.
    •    Korktuğunda “abartma, bir şey olmaz” denirse, korkunun gereksiz bir duygu olduğuna inanır.
    •    Öfkelendiğinde “terbiyesizlik yapma” tepkisi alırsa, kendini savunmaktan bile utanır hale gelir.

İşte bu tutumlar, çocuğun duygularını tanıma, ifade etme ve regüle etme becerilerini engeller.
Bu çocuklar, duygularıyla değil, onları bastırma becerileriyle büyür. Bu da ileride, sessiz kalan, hakkını aramayan, değersiz hissettiği yerlerde bile kök salmaya çalışan yetişkinlere dönüşmelerine neden olur.

 

2. Değer Görmediği Yerde Kalan Yetişkinin Psikolojisi

Bu bireyler genellikle dışarıdan “uyumlu, anlayışlı, sessiz, sabırlı” olarak tanımlanır. Ama iç dünyalarında:
    •    Sürekli bastırılmış öfke
    •    Görünmeyen bir yalnızlık hissi
    •    Sevilmek için çabalama hali
    •    Yetersizlik ve suçluluk duyguları
    •    Kendini hep “önceliksiz” hisseden bir benlik imajı
taşırlar.

Bu psikolojik yapı genellikle aşağıdaki davranışlarla kendini gösterir:
    •    İlişkide sınır koyamama, kendini feda etme
    •    İş yerinde hakkını arayamama, hep idare eden olma
    •    “Beni anlamıyorlar ama ben onları anlıyorum” düşüncesi
    •    “Ben hep veriyorum, karşılık alamıyorum” duygusu
    •    Terk edilme korkusuyla ilişkiyi bitirememek
    •    Sevgisiz ilişkileri “idare eder” diye sürdürmek

Bu birey için “değer görmek” neredeyse ulaşılmaz bir deneyimdir çünkü çocukken değersizlik neredeyse bir norm haline gelmiştir.

 

3. Bu Kalıbın Nedenleri ve Dinamikleri

Peki neden bazı bireyler bu kadar derin bir sessizlikle büyür?
    •    Duygusal ihmal: Sevgi verilmiş olabilir, ama duygulara alan tanınmamıştır. “Çok güzel bir çocuktun ama çok ağladığın için seni susturmak zorundaydık” gibi yaklaşımlar, görünmeyen bir duygusal ihmal yaratır.
    •    Model eksikliği: Duygularını sağlıklı şekilde ifade eden bir yetişkin modeli görmeyen çocuk, nasıl hissettiğini de anlamlandıramaz.
    •    Koşullu sevgi: “İyi olursan seni severim”, “uslu olursan sana oyuncak alırım” gibi koşullar, sevginin kazanılması gereken bir şey olduğunu öğretir.
    •    Ailede travmatik örüntüler: Kayıplar, şiddet, psikolojik sorunlar, ekonomik sıkıntılar gibi etkenler de çocuğun duygularına alan bırakmaz.

Sonuç olarak çocuk, “Ben duygularımı gösterirsem cezalandırılırım ya da yalnız kalırım” inancını geliştirir. Ve bu inancı, yetişkin hayatına taşır.

 

4. Bu Sessizlik Ne Zaman Kırılır?

Bu tür bireyler genellikle şu noktalarda bir “uyanış” yaşarlar:
    •    Aynı ilişkisel döngüler tekrar ederken: Hep aynı tür insanları hayatına çektiğini fark ettiğinde.
    •    Fiziksel belirtiler ortaya çıktığında: Psikosomatik ağrılar, yorgunluk, uyku sorunları başladığında.
    •    Tükenmişlik noktasına geldiğinde: “Artık dayanamıyorum” cümlesi kurulduğunda.
    •    Bir terapistle sürece girildiğinde: Duygularına ilk kez tanıklık eden biriyle karşılaştığında.

Bu uyanış, aslında içsel çocuğun “Beni artık görebilir misin?” diye fısıldadığı bir andır.

 

5. İyileşme ve Dönüşüm Mümkün mü?

Kesinlikle evet.
Ancak bu dönüşüm, sadece yüzeysel bir “özgüven kazanma” süreci değildir. Derin bir içsel çalışmayı gerektirir. Terapi sürecinde:
    •    Duygular tanınır ve isimlendirilir.
    •    Çocukluk anıları, yeniden anlamlandırılır.
    •    “Sınır koymak” ve “hayır demek” çalışılır.
    •    Değersizlik inançlarının yerine “hak etme” duygusu yerleştirilir.
    •    Kendi sesini bulmak, duygulara alan tanımak öğrenilir.

Bu süreçte en zorlu adım, sessiz kalan çocuğun sesini duymak, onu anlamak ve artık ona “susmak zorunda değilsin” diyebilmektir.

 

6. Sonuç: Kalmak Zorunda Değilsin

Çocuklukta öğretilen sessizlik, bir zorunluluktu. Çünkü o çocuk, duygularını gösterdiğinde anlaşılmadı, hatta yalnız bırakıldı. Ama artık yetişkinsin. Ve bu defa yalnız değilsin.
Her ne kadar geçmiş seni değersizliğe alıştırmış olsa da, bu senin değersiz olduğun anlamına gelmez.

Değer görmediğin yerde kalmak, bir kader değildir.
Bir zamanlar öğrendiğin şeyleri, bugün yeniden öğrenebilirsin.
Çünkü iyileşmek, geçmişi silmek değil; geçmişin seni nasıl şekillendirdiğini anlayıp, artık o kalıpları taşımamaya karar vermektir.

Sessizlik güçlü olabilir. Ama bazen iyileşmek, o sessizliği ilk kez bozmaktır.

15.06.2025